TRT 1’in reyting rekortmeni dizisi Gönül Dağı kadrosuna 6. Sezonda transfer olan ünlü sanatçı Sercan Badur, Tekin karakteriyle izleyicilerin beğenisini toplayarak kısa sürede ilgi odağı oldu. Başarılı oyuncuyla hem Gönül Dağı serüvenini hem de özel ve sanat hayatıyla ilgili bilinmeyenleri konuştuk.
-Gönül Dağı’na katılma süreciniz nasıl gelişti? Teklif geldiğinde neler hissettiniz?
-Gönül Dağı teklifi geldiğinde gerçekten kalbim hızla çarpmıştı. Altı sezondur izleyiciyle güçlü bir bağ kurmuş, Anadolu’nun içten hikâyelerini anlatan bir dizinin parçası olma fikri beni başlı başına çok özel hissettirdi. Bu projeyi zaten uzun zamandır uzaktan takip ediyordum; hikâyelerin samimiyeti, oyuncu kadrosunun sahiciliği hep dikkatimi çekmişti. Teklif geldiğinde “Bu hikâyeye benim de bir katkım olabilir” düşüncesi beni hem mutlu etti hem de tatlı bir heyecanla doldurdu.
Açıkçası yıllardır bu kadar köklü ve sevilen bir yapımda yer almak, oyunculuk kariyerimde yeni bir eşik anlamına geliyor. Seyircinin gönlünde yer etmiş bir projeye sonradan katılmak bir oyuncu için risk de taşıyor; ama aynı zamanda müthiş bir fırsat ve onur… O an hissettiğim şey tam olarak buydu: Hem sorumluluk hem de tarifsiz bir heyecan. Sanki yıllardır süren bir hikâyenin kapısı aralanmış ve ben de o masalın yeni sayfasına adım atmıştım.
-Çetin karakterini sizden dinleyebilir miyiz?
-Çetin, dışarıdan bakıldığında macera ve para peşinde koşan, biraz da vurdumduymaz görünen bir genç gibi duruyor ama içinde çok daha derin bir hikâye taşıyor. Babasından beklediği sevgiyi ve ilgiyi görememiş biri; bu eksiklik, onu sürekli hareket hâlinde tutan bir arayışa dönüştürmüş. Miras meselesi de aslında bunun bir yansıması: Çetin, babasının ona vermediği hem manevi hem maddi mirasın peşinde koşuyor.
Benim için en ilginç tarafı, bu duygusal açığını mizah ve enerjisiyle kamufle etmesi. İnsanları güldürürken kendi içindeki yarayı saklayan bir tarafı var ve bu, onu iki katmanlı kılıyor. Çetin’in eğlenceli, sevimli, “dünya umurunda değil” gibi görünen yüzünün altında çok insani bir hassasiyet yatıyor. Bu katmanlı yapı, oyuncu olarak bana hem çok oynanabilir hem de duygusal açıdan zengin bir alan sundu. Karakteri çalışırken, onun bu arayışını ve yaralarını mizahın hafifliğiyle dengelemek, benim için gerçek bir oyunculuk dersi oldu.

-Çetin’le benzer yanlarınız var mı?
-Ben de hayatın tadını çıkarmayı seven, spontane biriyim; bu yönümüz benziyor. Ama ben sorumluluklarımı ihmal etmemeye özen gösteriyorum. Çetin’in kaygısız tavrını zaman zaman sevsem de kendi hayatımda daha dengeliyim. Bu fark, karakteri çalışırken bana ilginç bir karşıtlık da sundu.
-Gönül Dağı gibi halkın çok sevdiği bir projeye katılmak üzerinizde nasıl bir sorumluluk hissettiriyor?
-Bu kadar sevilen ve uzun soluklu bir hikâyeye dahil olduğunuzda izleyicinin beklentilerini karşılamak elbette önemli. Bu tatlı sorumluluk, hem mesleki disiplini hem de oyunculuk coşkusunu aynı anda canlı tutuyor.
-Eskişehir/Sivrihisar’da çekim yapmak nasıl bir deneyim?
-Anadolu’nun samimiyeti ve doğası insanı hemen içine çekiyor. Sivrihisar’ın kendisi adeta dizinin başrollerinden biri gibi; hem görsel olarak hem de enerjisiyle hikâyeyi besliyor. Buranın atmosferi benim rolüme daha çok motive olmamı sağlıyor.